Tıp bilimi, doğası gereği insan yaşamı ve sağlığı üzerinde doğrudan etkisi bulunan bir alandır. Bu nedenle, sağlık hizmeti sunan kişilerin mesleki faaliyetleri, yüksek bir dikkat ve özen yükümlülüğü altında yürütülmelidir. Ancak bazı durumlarda, hekim tarafından gerçekleştirilen tıbbi müdahalenin mesleki standartlara, etik kurallara veya yasal düzenlemelere uygun olmaması sonucu, hastanın zarar görmesi söz konusu olabilir. Bu tür durumlar, hukuk terminolojisinde doktor hatası veya malpraktis olarak tanımlanmakta ve zarar gören hasta veya yakınları tarafından malpraktis tazminat davası açılmasına konu olabilmektedir.
Doktor hatası (malpraktis) kavramı, yalnızca yanlış teşhis veya tedavi uygulamalarını değil, aynı zamanda hastanın bilgilendirilmemesi, gerekli özenin gösterilmemesi, uygun donanım veya koşulların sağlanmaması gibi farklı boyutları da kapsar. Bu nedenle, malpraktis vakaları hem tıbbi hem de hukuki yönden çok boyutlu değerlendirmeyi gerektirir. Türk hukukunda doktor hatasından kaynaklanan sorumluluk, genellikle Türk Borçlar Kanunu’nun 49. maddesi (haksız fiil hükümleri) ve 506. maddesi (vekalet sözleşmesi hükümleri) çerçevesinde değerlendirilmekte; kamu hastaneleri açısından ise idari sorumluluk esasına göre İdari Yargı mercilerinde incelenmektedir.
Bu makalede; doktor hatasının hukuki tanımı, türleri, hangi durumların malpraktis sayılmadığı, davanın açılma şartları, ispat yükü, tazminat türleri ve süreler gibi temel konular sistematik biçimde ele alınacaktır. Ayrıca, doktor hatası tazminat davalarında bilirkişi raporlarının rolü, emsal Yargıtay kararları ışığında değerlendirilecek ve İstanbul’da malpraktis tazminat davası süreçlerinde Avukat Elif Karaca tarafından sunulan profesyonel hukuki destek hizmetlerine de değinilecektir.
Amaç, hem hastalar hem de sağlık profesyonelleri açısından hukuki çerçeveyi açık biçimde ortaya koymak; malpraktis davalarının dayandığı mevzuatı, yargı uygulamalarını ve dava sürecinin temel ilkelerini akademik bir bütünlük içinde açıklamaktır.
Doktor Hatası (Malpraktis) Nedir?
Doktor hatası, tıbbi müdahale sırasında hekimin mesleki standartlara, tıp biliminin gereklerine veya hukuki yükümlülüklerine aykırı şekilde hareket etmesi sonucu hastanın zarar görmesi durumunu ifade eder. Hukuk literatüründe bu durum, “tıbbi malpraktis” kavramı ile tanımlanmakta olup, Türk Tabipleri Birliği Hekimlik Meslek Etiği Kuralları’nın 13. maddesinde “bilgisizlik, deneyimsizlik ya da ilgisizlik nedeniyle bir hastanın zarar görmesi” şeklinde açıklanmıştır.
Tıbbi malpraktis, yalnızca hekimlerin teşhis veya tedavi sürecindeki hatalarını değil; hastanın bilgilendirilmemesi, gerekli özenin gösterilmemesi, uygun koşulların sağlanmaması veya tıbbi müdahalenin yetkisiz kişilerce gerçekleştirilmesi gibi çok yönlü ihmalleri de kapsar. Bu kapsamda doktor hatası, hem aktif kusur (yanlış işlem yapma) hem de pasif kusur (gerekli özeni göstermeme) şeklinde ortaya çıkabilir.
Hekim, hastaya karşı mesleğini icra ederken yalnızca tedavi edici müdahalede bulunmakla değil, aynı zamanda tıbbi standartlara uygun hareket etmekle de yükümlüdür. Bu yükümlülük, özen borcu olarak adlandırılır ve doktor-hasta ilişkisinin temelini oluşturur. Özen borcunun ihlali hâlinde, hekimin davranışı hukuka aykırı hale gelir ve ortaya çıkan zarar, tazminat sorumluluğunu doğurur.
Malpraktis davalarında temel değerlendirme ölçütü, “aynı durumda bulunan makul bir hekimin göstereceği dikkat ve özenin gösterilip gösterilmediği”dir. Bu ölçüt, hem tıbbi uygulamaların hem de hukuki sorumluluğun değerlendirilmesinde esas alınır. Dolayısıyla, doktor hatasının varlığı her somut olayda bilimsel, etik ve hukuki kriterlerin birlikte incelenmesini gerektirir.
Tıbbi uygulamalarda her olumsuz sonucun doktor hatası olarak nitelendirilmemesi gerekir. Tıbbın doğasında bulunan komplikasyonlar, yani tüm tıbbi standartlara uygun davranılmasına rağmen ortaya çıkan olumsuz sonuçlar, malpraktis kapsamına girmez. Ancak, hekimin komplikasyonu önleme veya doğru yönetme yükümlülüğünü ihlal etmesi hâlinde hukuki sorumluluk doğabilir.
Doktor Hatasının Türleri
Doktor hatası (malpraktis), tıbbi müdahalenin farklı aşamalarında ortaya çıkabilen çeşitli kusurlu davranış biçimlerini kapsar. Hekimlerin sorumluluğu yalnızca teşhis ve tedavi süreciyle sınırlı olmayıp, hastanın bilgilendirilmesi, uygun tıbbi yöntemin seçilmesi, gerekli tedbirlerin alınması ve hastanın takibi gibi unsurları da içerir. Bu çerçevede doktor hataları, genel olarak teşhis hataları, tedavi hataları, cerrahi hatalar, aydınlatma ve rıza eksikliği ile organizasyon kusurları şeklinde sınıflandırılabilir.
- Teşhis Hataları: Hekimin hastalığın nedenini, niteliğini veya seyrini yanlış değerlendirmesi sonucu yanlış teşhis koymasıdır. Gereken tetkiklerin yapılmaması, bulguların yanlış yorumlanması ya da klinik belirtilerin dikkate alınmaması bu kapsamda değerlendirilir.
- Tedavi Hataları: Hastaya uygulanan tedavinin, tıp biliminin kabul ettiği standartlara uygun olmaması durumudur. Yanlış ilaç verilmesi, hatalı doz belirlenmesi, uygun olmayan tedavi yönteminin seçilmesi veya tedavi sürecinde gerekli kontrollerin yapılmaması bu kategoriye girer.
- Cerrahi Hatalar: Cerrahi müdahale sırasında yapılan dikkatsizlik, teknik yetersizlik veya tıbbi standartlara aykırı davranışlardır. Ameliyat sırasında yanlış bölgeye müdahale edilmesi, yabancı cisim unutulması veya sterilizasyon kurallarına uyulmaması örnek verilebilir.
- Aydınlatma ve Rıza Eksikliği: Hekim, tedaviye başlamadan önce hastayı yapılacak işlem, olası riskler ve alternatif yöntemler hakkında bilgilendirmelidir. Bilgilendirme ve rıza olmadan yapılan müdahale hukuka aykırıdır.
- Organizasyon ve Hizmet Kusurları: Sağlık kuruluşlarının donanım, sterilizasyon veya personel yetersizlikleri nedeniyle oluşan ihmallerdir.
Doktor hatalarının türleri, hukuki açıdan farklı sorumluluk biçimlerini beraberinde getirir. Hatanın niteliği, kusurun ağırlığı ve zararın kapsamı, tazminatın türü ve miktarının belirlenmesinde dikkate alınır.
Hangi Durumlar Doktor Hatası Sayılmaz?
Tıbbi müdahalelerin her biri, insan bedeni üzerinde belirli ölçüde risk barındırır. Bu nedenle, her olumsuz sonucun otomatik olarak doktor hatası olarak nitelendirilmesi mümkün değildir. Hekim davranışının tıbbi standartlara veya özen yükümlülüğüne aykırı olması gerekir. Aksi hâlde bazı olumsuzluklar komplikasyon veya kaçınılmaz risk olarak değerlendirilir.
- Komplikasyon Durumları: Tüm mesleki standartlara uygun davranılmasına rağmen ortaya çıkan istenmeyen sonuçlardır.
- Kaçınılmaz Tıbbi Riskler: Mevcut bilgi düzeyiyle öngörülemeyen sonuçlardır.
- Hastanın Tedaviye Uymaması: Hekimin belirttiği tedavi planına uyulmamasından doğan zararlarda sorumluluk hastaya aittir.
- Bilimsel Görüş Ayrılıkları: Hekim, tıbben kabul gören yöntemlerden birini seçmişse olumsuz sonuçtan sorumlu tutulmaz.
- Hastalığın Doğal Seyri: Hekim tüm özeni göstermiş olsa da hastalığın ilerlemesi doğaldır.
Doktor hatası kavramı, her somut olayda tıbbi standartlardan sapma gösterip göstermediği, zararın öngörülebilirliği ve müdahalenin gerekliliği gibi kriterlerle değerlendirilmelidir.
Doktor Hatası Tazminat Davasında Maddi ve Manevi Tazminat
Doktor hatası (malpraktis) nedeniyle açılan davalarda tazminatın amacı, hastanın veya yakınlarının uğradığı zararın giderilmesidir. Tazminat, zarar görenin malvarlığında meydana gelen eksilmeyi veya kişilik haklarında oluşan manevi yıpranmayı telafi etmeye yöneliktir. Bu nedenle, malpraktis davalarında maddi tazminat ve manevi tazminat olmak üzere iki temel tazminat türü gündeme gelir.
1. Maddi Tazminat
Maddi tazminat, doktor hatası sonucu ortaya çıkan ekonomik kayıpların giderilmesini amaçlar. Türk Borçlar Kanunu’nun 54. maddesi uyarınca, bedensel zarar halinde kapsamına tedavi giderleri, kazanç kaybı, çalışma gücü kaybı ve ekonomik geleceğin sarsılmasından doğan zararlar girer.
2. Manevi Tazminat
Manevi tazminat, doktor hatası sonucu bireyin yaşadığı elem, ızdırap ve ruhsal zararların telafisine yöneliktir. Türk Borçlar Kanunu’nun 56. maddesi uyarınca, “bedensel bütünlüğün zedelenmesi veya ağır bedensel acı ve ızdıraba neden olan durumlarda hâkim, uygun miktarda manevi tazminata hükmedebilir.” Manevi tazminatın amacı, zarara uğrayan kişinin ruhsal dengesinin kısmen de olsa yeniden sağlanmasıdır; cezalandırıcı veya zenginleştirici bir nitelik taşımaz.
Mahkeme, manevi tazminat miktarını belirlerken;
- Hatanın ağırlığını,
- Zararın boyutunu,
- Mağdurun yaşı, sosyal durumu ve ekonomik koşullarını,
- Hekimin kusur derecesini dikkate alır.
3. Tazminatın Hesaplanması ve Faiz Başlangıcı
Maddi tazminat hesaplamasında bilirkişi raporları, tedavi faturaları, mesleki gelir belgeleri ve hastanın maluliyet oranı dikkate alınır. Manevi tazminatın ise objektif bir ölçütü bulunmamakla birlikte, Yargıtay içtihatları doğrultusunda adalet ve hakkaniyet ilkeleri çerçevesinde takdir edilir.
Genel kural olarak, tazminata faiz başlangıcı olarak zararın meydana geldiği tarih veya dava tarihinden itibaren faiz işletilir.
4. Manevi Tazminatın Yakınlar Tarafından Talebi
Doktor hatası sonucu hastanın ölmesi veya ağır şekilde yaralanması hâlinde, yakınları da manevi tazminat talebinde bulunabilir. Yargıtay kararlarında, ölüm veya ağır bedensel zarar halinde anne, baba, eş ve çocukların manevi tazminat talep etme hakkı bulunduğu kabul edilmektedir.
Tazminat miktarının belirlenmesinde temel ilke, zarar görenin mağduriyetinin giderilmesi ve adaletin sağlanmasıdır. Bu nedenle her somut olayda tazminatın türü, miktarı ve kapsamı, kusurun ağırlığı ve zararın niteliği dikkate alınarak mahkeme tarafından belirlenir.
Doktor Hatası Davasında Görevli ve Yetkili Mahkemeler
Doktor hatası (malpraktis) tazminat davalarında görevli ve yetkili mahkemenin doğru belirlenmesi, davanın usulüne uygun biçimde yürütülmesi açısından büyük önem taşır. Görevli mahkeme, uyuşmazlığın türüne ve tarafların hukuki statüsüne göre değişmekte; yetkili mahkeme ise davanın coğrafi olarak hangi yerde açılabileceğini belirlemektedir. Bu kapsamda, görevli ve yetkili mahkemeler özel hastaneler veya serbest hekimler ile kamu hastaneleri bakımından farklı esaslara tabidir.
- Özel Hastaneler ve Serbest Hekimler Hakkında Açılacak Davalarda Görevli Mahkeme: Özel hastaneler veya bağımsız çalışan hekimler aleyhine açılan doktor hatası davalarında görevli mahkeme, uyuşmazlığın dayandığı hukuki ilişkiye göre belirlenir.
- Hasta ile hekim veya özel hastane arasındaki ilişki genellikle tüketici işlemi niteliğinde olduğundan, bu tür uyuşmazlıklar için Tüketici Mahkemeleri görevlidir.
- Eğer dava, vekalet sözleşmesi veya eser sözleşmesi kapsamında açılmışsa, uyuşmazlık Asliye Hukuk Mahkemesi veya Asliye Ticaret Mahkemesi görev alanına girebilir. Yargıtay içtihatlarına göre, hasta ile özel hastane arasındaki ilişki hizmet sağlayıcısı ile tüketici arasındaki ilişki kapsamında değerlendirildiğinden, özel hastanelere ve özel hekimlere karşı açılan tazminat davalarının kural olarak Tüketici Mahkemesi’nde görülmesi esastır.
- Kamu Hastaneleri ve Kamu Görevlisi Hekimler Hakkında Açılacak Davalarda Görevli Mahkeme: Kamu hastanelerinde görev yapan hekimlerin eylemleri, kamu hizmetinin yürütülmesi kapsamında değerlendirildiği için bu tür uyuşmazlıklarda idari yargı görevlidir.
- Anayasa’nın 129. maddesinin beşinci fıkrası uyarınca, memurların ve diğer kamu görevlilerinin görevlerinden doğan zararlardan dolayı açılacak tazminat davaları, doğrudan kamu görevlisine değil, ilgili idareye karşı açılır.
- Bu tür tazminat talepleri, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun (İYUK) hükümleri çerçevesinde idare mahkemelerinde tam yargı davası olarak ileri sürülür. Dolayısıyla, kamu hastanelerinde meydana gelen doktor hatası iddiaları bakımından görevli mahkeme idare mahkemesidir.
- Yetkili Mahkeme: Malpraktis davalarında yetkili mahkeme, uyuşmazlığın niteliğine göre belirlenir:
- Özel hukuk davalarında (özel hastane veya serbest hekim aleyhine), genel yetkili mahkeme davalının yerleşim yeri mahkemesidir (HMK m.6). Ayrıca, haksız fiil hükümlerine dayanılarak açılan davalarda, haksız fiilin işlendiği yer, zararın meydana geldiği yer veya zarar görenin yerleşim yeri mahkemesi de yetkilidir (HMK m.16).
- Tüketici davalarında, tüketicinin yerleşim yeri mahkemesi de yetkili sayılır (6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun m.73/2).
- Kamu hastanelerine karşı açılacak davalarda ise yetkili mahkeme, idarenin merkezinin bulunduğu yer veya hizmetin fiilen yürütüldüğü yer idare mahkemesidir.
- Görev ve Yetki Kurallarının Niteliği: Görev kuralları kamu düzenine ilişkin olup, mahkeme tarafından re’sen (kendiliğinden) gözetilir. Yanlış mahkemede dava açılması hâlinde dava usulden reddedilir. Yetki kuralları ise genel olarak tarafların itirazına bağlı olmakla birlikte, tüketici davalarında tüketici lehine genişletilmiştir.
Doktor hatası tazminat davalarında görevli ve yetkili mahkemenin doğru belirlenmesi, hem davanın sürecini kısaltmakta hem de usule ilişkin hatalardan kaynaklanabilecek hak kayıplarının önüne geçmektedir.
- Bilirkişi Kurumları ve Yetkili Merciler: Malpraktis davalarında bilirkişi incelemesi çoğunlukla aşağıdaki kurumlar aracılığıyla yapılır:
- Adli Tıp Kurumu Başkanlığı ve ilgili İhtisas Kurulları,
- Üniversite hastanelerinin tıp fakülteleri,
- Sağlık Bakanlığı tarafından belirlenen bilirkişi heyetleri,
- Alanında uzman bağımsız hekim bilirkişiler. Uygulamada, mahkemeler çoğu zaman Adli Tıp Kurumu’ndan veya üniversite hastanelerinden oluşturulan çok disiplinli bilirkişi heyetlerinden rapor talep etmektedir.
- Bilirkişi Raporunun Niteliği ve Bağlayıcılığı: Bilirkişi raporu, hâkimin karar vermesinde yol gösterici nitelikte olup bağlayıcı değildir. Hâkim, raporu diğer delillerle birlikte değerlendirir ve gerektiğinde raporun eksik, yetersiz veya çelişkili olması durumunda yeni bir bilirkişi incelemesi yaptırabilir. Yargıtay içtihatlarına göre, hâkimin bilirkişi raporunu hükme esas alabilmesi için raporun;
- Bilimsel, tarafsız ve gerekçeli olması,
- Dosyadaki delillerle uyumlu bulunması,
- Uyuşmazlığı açıklığa kavuşturacak nitelikte olması gerekmektedir.
- Raporlara İtiraz ve Yeni İnceleme Talebi: Taraflar, bilirkişi raporunun kendilerine tebliğinden itibaren belirli süre içinde rapora itiraz edebilirler. İtiraz dilekçesinde, rapordaki eksiklikler, çelişkiler veya hatalı değerlendirmeler somut gerekçelerle açıklanmalıdır. Mahkeme, itirazı yerinde görürse ek rapor isteyebilir veya yeni bir bilirkişi heyetinden inceleme yapılmasına karar verebilir.
- Bilirkişi Raporunun Tazminat Miktarına Etkisi: Bilirkişi raporu yalnızca kusur tespitinde değil, aynı zamanda zararın boyutunun belirlenmesinde de önem taşır. Özellikle bedensel zararlarda, hastanın maluliyet oranı, tedavi süreci ve ekonomik kayıpları bilirkişi raporu doğrultusunda hesaplanır. Bu değerlendirme, mahkemenin tazminat miktarını belirlemesinde belirleyici rol oynar.
Malpraktis davalarında bilirkişi raporu, tıbbi olguların objektif biçimde ortaya konulmasını ve adaletin sağlanmasını mümkün kılar. Ancak raporun güvenilirliği, tarafsızlığı ve bilimsel temele dayanması, yargılama sürecinin adil yürütülmesi açısından zorunludur.
Emsal Yargı Kararları
Doktor hatası (malpraktis) tazminat davalarında, yargı mercilerinin vermiş olduğu kararlar, hem uygulamada yeknesaklığın sağlanması hem de benzer uyuşmazlıkların çözümünde yol gösterici olması bakımından büyük önem taşır. Yargıtay ve Danıştay içtihatları, doktorun özen yükümlülüğü, aydınlatma sorumluluğu, komplikasyon ve kusur ayrımı gibi temel kavramların uygulama sınırlarını belirlemektedir.
Aşağıda, malpraktis davalarına ilişkin emsal nitelikteki bazı yargı kararlarının öne çıkan ilkeleri özetlenmiştir:
- Estetik Ameliyatlarda Sonuç Taahhüdü – Yargıtay 15. Hukuk Dairesi, E.2019/2716, K.2019/3692, T.30.09.2019
Yargıtay, estetik operasyonların niteliği gereği eser sözleşmesi kapsamında değerlendirilmesi gerektiğini, bu nedenle hekimin sonucu taahhüt etmiş sayıldığını belirtmiştir. Kararda, ilk ameliyat sonucunda beklenen estetik sonucun elde edilememesi ve hastada kalıcı şekil bozukluğu oluşması nedeniyle hekimin sorumluluğuna hükmedilmiştir. Mahkeme, davacının güveninin sarsılması sebebiyle ikinci müdahaleyi reddetme hakkını haklı bulmuş ve hastanın yaptığı masrafların tazminiyle birlikte manevi tazminata karar verilmesi gerektiğini vurgulamıştır. Bu içtihat, özellikle estetik cerrahi uygulamalarda hekimin yükümlülüğünün “sonuç odaklı” değerlendirilmesi gerektiğini ortaya koymaktadır. - Kusur ve Özen Borcu – Yargıtay 13. Hukuk Dairesi, E.1982/7237, K.1983/1783, T.14.03.1983
Yargıtay, doktorların yalnızca mesleki bilgiye değil, genel hayat tecrübelerine dayanan bir dikkat ve özen yükümlülüğüne tabi olduklarını belirtmiştir. Kararda, “doktorun meslek alanı içinde kalan bütün kusurları (hafif de olsa) sorumluluğun unsuru olarak kabul edilmelidir” denilmiştir. Bu karar, tıp mesleğinde en küçük ihmalin dahi sorumluluğu doğurabileceğini, dolayısıyla doktorun her aşamada özenli davranmakla yükümlü olduğunu ortaya koymaktadır. - Aydınlatılmış Onamın Önemi – Yargıtay 13. Hukuk Dairesi, E.2016/21678, K.2018/2271, T.15.03.2018
Yargıtay, hastanın aydınlatılmadan yapılan bir tıbbi müdahale sonucu zarar görmesi hâlinde, müdahale tıbben doğru olsa bile hekimin hukuki sorumluluğunun doğacağını belirtmiştir. Kararda, “hastanın bilgilendirilmiş rızası alınmadan yapılan tıbbi müdahale, hukuka aykırıdır” ifadesiyle, aydınlatma yükümlülüğünün doktor-hasta ilişkisinde temel bir unsur olduğu vurgulanmıştır. - Komplikasyonun Kusurla Karıştırılmaması – Yargıtay 13. Hukuk Dairesi, E.2015/26027, K.2017/3571, T.27.02.2017
Bu kararda, tıbbi müdahale sonucu meydana gelen zararın komplikasyon niteliğinde olup olmadığının bilirkişi raporuyla tespit edilmesi gerektiği belirtilmiştir. Mahkeme, “komplikasyonun varlığı hekimin kusurunu ortadan kaldırır; ancak hekimin komplikasyonu önleme veya doğru yönetme yükümlülüğünü ihlal etmesi hâlinde sorumluluk doğar” şeklinde hüküm kurmuştur. - Kamu Hastanesinin Hizmet Kusuru – Danıştay 15. Dairesi, E.2014/8574, K.2017/1689, T.22.03.2017
Danıştay, kamu hastanesinde görevli hekimin ihmali sonucu doğan zarardan dolayı idarenin hizmet kusuruna dayalı olarak sorumlu tutulması gerektiğine karar vermiştir. Kararda, “sağlık hizmetinin hiç işlememesi, geç işlemesi veya kötü işlemesi, hizmet kusuru teşkil eder” ilkesi vurgulanmıştır. Bu doğrultuda, idarenin hastaya tazminat ödemesine ve kusurlu hekime rücu hakkı tanınmasına hükmedilmiştir. - Komplikasyonun Yönetiminde İhmal – Yargıtay 11. Hukuk Dairesi, E.2020/1193, K.2021/2487, T.09.04.2021
Kararda, komplikasyonun kendisinin kusur teşkil etmeyeceği, ancak komplikasyon geliştikten sonra hekimin gerekli müdahaleyi zamanında yapmamasının kusur olarak değerlendirileceği belirtilmiştir. Bu yaklaşım, komplikasyonun ortaya çıkmasının değil, komplikasyon sürecinin doğru yönetilmemesinin tazmin sorumluluğu doğurabileceğini göstermektedir.
Yargı kararlarında ortak eğilim, doktorun özen yükümlülüğünün mesleki standartların üzerinde bir dikkat gerektirdiği, hastanın bilgilendirilme hakkının ihlalinin hukuka aykırılık teşkil ettiği ve her tıbbi zararın malpraktis sayılamayacağı yönündedir. Bu içtihatlar, mahkemelerin malpraktis davalarında kusur, illiyet bağı ve hukuka aykırılık unsurlarını değerlendirirken dayandıkları temel prensipleri açık biçimde ortaya koymaktadır.


